Son Yazılar

Not Defteri -68-

Written By Tuna BAŞAR on Cumartesi, Mayıs 18, 2013 | 12:11 ÖÖ



• ABD Ulusal Film Eleştirmenleri Topluluğu 2012 yılının en iyi filmi olarak Michael Haneke’nin Aşk’ını seçmişler. Cannes’dan Altın Palmiye’yle dönen film Oscar Ödülleri’nde de En İyi Yabancı Film Ödülünü alacak gibi görünüyor.
Henüz filmi izlemeye fırsatım olmadı ama Haneke sinemasının en önemli duraklarından biri izlenimi yarattı film bende şimdiden.
Filmi izledikten sonra Seyir Defteri’me film hakkında bir yazı yazmaya çalışacağım.

• Bazı ödüller benim seçimlerimde önemli yer tutar. Ödüllerin her zaman çok önemli eserlere verilmediğini bilsem de yaptıkları seçimlerle her zaman önemli eserlere ödüller veren jüriler vardır. Bunların en başında da Cannes Film Festivali jürileri gelir. Bugüne kadar Cannes’da büyük ödülü kazanan filmler benim de büyük beğenimi kazanmış filmlerdir. O nedenle her zaman Altın Palmiye Ödülleri’ni önemserim ve genelde film tercihlerimde bu ödülü kazanmış filmler öncelikli olarak yer alır.
Berlin ve Venedik Film Festivalleri de yer yer önemli filmleri ve yönetmenleri belirlemede etkili olmaktadır.

• İzlenmesi gereken filmler her geçen artıyor. En kısa zamanda izlemeyi planladığım filmler şöyle:

-          Michael Haneke’nin yönettiği Aşk (Amour)
-          Joe Wright’ın yönettiği Anna Karenina
-          Özcan Alper’in yönettiği Gelecek Uzun Sürer
-          Emir Alper’in yönettiği Tepenin Ardı
-          Serkan Acar’ın yönettiği Aşk ve Devrim


 • Yapıtlarıyla hiçbir ödüle katılmayan Leylâ Erbil, son yıllarda kabul ettiği Füsun Akatlı Saygı Ödülü ve Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nden sonra şimdi de PEN 2013 Öykü Ödülü’ne değer bulundu. 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nde Leylâ Erbil’in hazırladığı bildiri sunuldu. Bu vesileyle yeniden Leylâ Erbil edebiyatının gündeme gelmesi sevindirici bir gelişme benim açımdan.

• Leylâ Erbil’in son romanı Kalan’ı bir an önce okumalıyım ve özellikle Gecede’ye yeniden dönmeliyim.

• Cemal Süreya’nın Aşk şiirinden:

            Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
            İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük

• Toronto Üniversitesi öğretim üyesi psikiyatr Keith Oatley ve Ingrid Wickelgren tarafından Scientific American’da yazılan makaleye göre insan beynini en fazla geliştiren 10 roman şöyleymiş:

1.      Johann von Goethe “Genç Werther’in Acıları
2.      Jane Austen “Aşk ve Gurur
3.      Nathaniel Hawthorne “Kırmızı Leke
4.      Gustave Flaubert “Madam Bovary
5.      George Eliot “Middlemarch
6.      Leo Tolstoy “Anna Karenina
7.      Virginia Woolf “Bayan Dalloway
8.      Toni Morrison “Sevgili
9.      J. M. Coetzee “Utanç
10.  Muhsin Hamid “Gönülsüz Köktendinci

• Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabının Erzurum bölümünü okuduktan sonra daha önce Karalama Defteri’ne Erzurum başlığıyla yazdığım yazıyı tamamlayıp İzlek’te yayınlamalıyım.


• Jorge Luis Borges’in Atlas isimli kitabını okurken aklıma takılmıştı. Dünyanın birçok farklı şehrini gezip oraları yazan bir yazar için en güzel isim Atlas’tır herhalde. Ben de bir kitapta Atlas ismi geçiyorsa istemsiz olarak o kitaba odaklananlardanım. İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’ndan kaynaklanıyor bu durum sanırım. Bugüne kadar duyduğum en güzel kitap isimlerinden biri çünkü Puslu Kıtalar Atlası. Cevat Çapan’ın da dünya edebiyatından yaptığı şiir çevirilerini Şiir Atlası ismiyle kitaplaştırması da çok hoştu.

Tuna BAŞAR

Günlükler -2- / Ağustos 2008

Written By Tuna BAŞAR on Pazar, Eylül 21, 2008 | 11:13 ÖÖ

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e
Günlükler
-2-
Ağustos 2008
1 Ağustos /
3 gündür Afyonkarahisar’dayım. Buraya gelirken, yolculuk boyunca, 2 kitap (Nedim Gürsel “Sevgilim İstanbul”, küçük İskender “Pop H’art”) okumuş olmama rağmen, 3 gündür tek sayfa okuyamadım.
Burada yaptığım en güzel şey blog sayfamı düzenlemek oldu. Yeni yazılarımı, şiirlerimi ve hayat notlarımı ekledim (Eylülde, Dostluk, Bilinçsiz Sayıklamalar -I-, Hayat Notları X, Değinmeler 3) ve birkaç yeni alt başlık açtım (Okuma Defteri, İçebakan, Seyir Defteri, Kırıntılar)
Okuma Defteri, okuduğum kitaplar üzerine aldığım notlardan;
İçebakan, “Bensel Yazılar” alt başlığıyla kişisel yazılardan;
Kırıntılar, güncel olaylar üzerine aldığım notlardan;
Seyir Defteri de sinema yazılarından oluşacak.
4 Ağustos /
Artistik ve ahlâki değerlere asırlar boyu bir türlü erişemedikleri için bunlar uğruna bir ömür harcamayı enayilik olarak gören ve güzelliği üretmek yerine onu para, şiddet ya da kurnazlıkla elde etmeyi fazilet sayan insanların ülkesindeki okullarda, en az rağbet gören ve pek ciddiye alınmayan bir ders de resimdi.
İhsan Oktay Anar’ın “Efrasiyâb’ın Hikâyeleri” isimli kitabını okurken altını çizdiğim bu cümle bütün gün aklımı kurcaladı durdu. Sanattan yoksun bir eğitim anlayışıyla yetişiyor olmamızın verdiği üzüntü bir kez daha kendini belli etti.
Picasso, Van Gogh, Salvador Dali, Monet, Da Vinci, Michelangelo, Goya; Nuri İyem, Fikret Mualla, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüpoğlu gibi ressamlardan bihaber insanları, özellikle de üniversite öğrencilerini görünce insanın içi nasıl da derinden sızlıyor.
8 Ağustos /
Hayatımda, ilginç bir şekilde, 8’lerin etkisini hissediyorum. Farklı zaman dilimlerinde, farklı yerlerde, farklı şekillerde bir 8 karşıma çıkıyor ve hayatımı derinden etkiliyor.
Daha önce 8 Aralık, 8 Haziran, 8 Ekim ve 8 Mart gibi günlerde yaşadıklarım bugün de tekrar etti. Belki de bugünün 8’lere özel bir tarih olmasından ve ard arda sekizlerin dizilmesinden kaynaklanıyor bu durum.
10 Ağustos /
Hayat Notları –XI- tamamlandı.
Bir şiir olarak tasarladığım, 10 kısa bölümden oluşan metnin, hayat notlarına daha uygun olacağını düşündüm.
son ve ilk
nerde başlar, nerde biter bu gidişat
hep eksik kalacak
yıkıntılar arasında bu hayat
14 Ağustos /
Salâh Birsel’in yazar olmak istediğini söyleyen genç bir bayana verdiği cevap;
Çok okuyacaksın, çok yazacaksın. Fransız eleştirmenlerinden Alain’in öğrencisi André Mourois’ya salık verdiği şeyi uygulayacaksın. Usta yazarların kimi yazılarını alıp, noktasına, virgülüne varınca kopya edeceksiniz.
Bu sözler bana Gus van Sant’ın “Forrester’in Peşinde” isimli filmini hatırlattı.
19 Ağustos /
Bir aşkın ayrıntılarını saklamanın hüznü peşimi hiç bırakmadı: sinema biletleri, yemek fişleri, gidilen lokantalarda peçetelere yazılan küçük hatırlatma notları, özel tarihler, birlikte yürünen sokaklara verilen isimler, hediyeler, onun için yazılan şiirler, otobüs biletleri…
Elimde kocaman bir kutuyla, şimdi, yıllar önce onun yaşadığı evde, ondan geriye kalan küçük ayrıntılar ve ölümün yaklaştığını hatırlatan saat sesiyle geçmişin izini sürüyorum.
24 Ağustos /
Bir Çin atasözü der ki, “Yazları uzun okuyun, kısa yazın.”
Yıl içinde derslerimin yoğunluğu nedeniyle çok fazla okumaya zaman ayıramadığım için bu yazı okumaya, özellikle de Çağdaş Türk Edebiyatı üzerine yoğunlaşmaya ayırdım.
Yıl içinde okumayı düşünüp de okuyamadığım kitap sayısı 70’i geçmiş. Ne yazık ki yaz tatili boyunca hepsini okuyamadım. 52 kitapla yazı tamamladım.
Romandan şiire, öyküden denemeye, felsefeden resime; Orhan Pamuk’tan Tezer Özlü’ye, Enis Batur’dan küçük İskender’e, Bilge Karasu’dan Ferit Edgü’ye, Ayfer Tunç’tan Aslı Erdoğan’a, Nâzım Hikmet’ten Can Yücel’e; Sessiz Ev’den Haberci Çocuk Cinayetleri’ne, Suya Seng’den Ne Kitapsız Ne Kedisiz’e, Dört Köşeli Üçgen’den Kapak Kızı’na, Taş-Kâğıt-Makas’tan Ağda Zamanı’na kadar yoğun bir okuma döneminden sonra sıra yazmaya geldi…
27 Ağustos /
Cennet nedir ki?
Adem’le Havva için yaratılmış, sonra da yasak bir meyve yüzünden bütün insanlara mükafat olarak sunulmuş ‘aşk bahçesi’nden başka nedir ki?
29 Ağustos /
“…
zaman ki sonsuzdur
bitmemiş şiirler gibidir
bazı hüzünleri
bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir
biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
…”
İlhan Berk
30 Ağustos /
Çok uzun zamandır aşk ve dostluk üzerine kafa yoruyordum. İki şiirsel karalama ve bir de hayat notu düşmüşüm bir kenara bu konu ile ilgili…
bir dostluğun değirmeninde
öğüterek kurduk aşkımızı
zamansız bir metnin satır aralarına gizledik
kaybolduk
ne zaman yakınlaşsak ruhlarımıza
aramızda hep virgül boşluğu yarattık
yorgun zamanların gece vardiyasında
kaçamak bir sigara dumanı kadar gizemli
yalnız bir yıldız gibi şehir ışıkları arasında kaybolan
yazdıkça çoğalan
bir aşk mıydı dostluk değirmeninde öğüttüğümüz
bir aşk mıydı ürkekçe yaklaştığımız
bir aşk mıydı farkında olmadan büyüttüğümüz
Bu iki şiirsel karalama belki bir şiire yön verebilir.
Hayat Notu ise şöyle;
“Eğer bir gün birine aşık olacaksam, dostluk değirmeninde öğütülmüş olsun bu aşk.”
Tuna BAŞAR
/ ağustosikibinsekiz
izmir-afyonkarahisar /
Ayın Kitapları
- İlhan Berk “Kitaplar Kitabı” Şiir Yazko 1. baskı 1981 120 syf
- İhsan Oktay Anar “Efrasiyâb’ın Hikâyeleri” Roman İletişim Yay. 15. baskı 2005 245 syf
- Salâh Birsel “Nezleli Karga” Günlük Remzi Kitabevi 1. baskı Haziran 1991 119 syf
- Nâzım Hikmet “835 Satır” Şiir Adam Yay. 9. baskı Temmuz 1993 243 syf
- Enis Batur “Kurşunkalem Portreler” Deneme Sel Yay. 1. baskı Ekim 1999 150 syf
- küçük İskender “İskender’i Ben Öldürmedim” Şiir Sel Yay. 1. baskı Ekim 2005 104 syf
- Aslı Erdoğan “Kırmızı Pelerinli Kent” Roman Everest 6. baskı Kasım 2006 143 syf
- Edip Cansever “İlkyaz Şikayetçileri” Şiir Adam Yay. 1. baskı Nisan 1984 70 syf
- Bilge Karasu “Ne Kitapsız Ne Kedisiz” Deneme Metis 5. baskı Ekim 2001 94 syf
- Ahmet Muhip Dıranas “Şiirler” Şiir YKY 10. baskı Nisan 2006 161 syf
- “Van Gogh”, Resim Boyut 2008 191 syf
- Halil Cibran “Deli” Deneme Arion Yay. 3. baskı Aralık 2003 64 syf
- Ömer Hayyam “Dörtlükler” Şiir İş Bankası 7. baskı Ocak 2008 196 syf
- Salâh Birsel “Dört Köşeli Üçgen” Roman Özgür Yay. 3. baskı Kasım 1985 140 syf
- Metin Altıok “Soneler” Şiir Korsan Yay. 1. baskı Kasım 1994 59 syf
- Mario Levi “Bir Şehre Gidememek” Öykü Afa 2. baskı Temmuz 1990
- Hikmet Çetinkaya “Alaca Bir Öfke” Deneme Cumhuriyet 1. baskı Ekim 2000 172 syf
- Halil Cibran “Gezgin” Deneme E Yay Ocak 1191 88 syf

Hayat Notları -X-

Written By Tuna BAŞAR on Cumartesi, Ağustos 02, 2008 | 12:41 ÖS

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e
Hayat Notları
–X-
91
Bir çocuğun hayatında kalem ve silgi olmak isterdim.
Hayatını şekillendirirken
dilediğince yazmak ve dilediğince silmek için kullanabileceği…
92
Aşk yalnız gezenin şarkısıdır.
93
Her doğum ölüme yazılan ilk cümledir.
94
Bana en unutulmaz mutlulukları yaşatan kişileri
unutmanın verdiği mutluluğu yaşıyorum.
95
Ne kadar seversen sev,
senin sevgin karşındakinin seni sevdiği kadardır.
96
Sevmek zamana yenilmektir, sevmek hayallerini kısıtlamaktır.
97
Hayatıma girip de hayalini bende bırakıp giden insanlar,
beni birazcık da olsa sevmiş insanlardır.
Beni hiç sevmemiş insanlar ise
hayallerini bile benden alıp beni terk edenlerdir.
98
Yalnız kalmaktan değil de sesli yalnızlıktan korkuyorum.
99
Sevmek kimi zaman da acıtmaktır.
100
Kendi yanlışını başkalarının yanlışıyla örtmeye çalışan insanlar,
dünyanın en aciz insanlarıdır.
Tuna Başar

Değinmeler -3-

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e

Değinmeler
-3-
gözünün içinde bir "ben" tanesi olarak
hala beni yaşatan kişiye...
Uzun bir süre önce hayatımda çok önemli yere sahip biri vardı.
Uzunca bir süre de bu önemini korudu.
Ama bir gün sebepsiz bir kâbus yüzünden hayatımdan çıkıp gitti.
İkimiz de bu gidişten memnunduk aslında.
Birbirimizi özlemiyorduk
ve aslında birbirimizin hayatında sandığımız kadar önemli yer tutmadığımızı düşünüyorduk.
Taa ki hiç ummadığımız bir zamanda,
hiç ummadığımız bir yerde karşılaşana kadar...
Araya giren onca zamana, kalp kırgınlıklarına rağmen,
sanki o karşılaşmaya kadar hiç ayrılık söz konusu olmamış,
bazı şeyler hiç yaşanmamış gibi,
o karşılaşmada,
bıraktığımız samimiyet düzeyinden hiçbir şey kaybetmediğimizi fark ettik.
Sanki hep birbirimizi, farkında olmadan, içimizde yaşatmıştık
ve birbirimizi çok iyi tanıdığımız için de,
araya giren onca zamanda,
birbirimizdeki değişimleri hissetmiştik
ve bunun sonucunda da birbirimize karşı yabancılaşmamıştık.
O karşılaşmadan sonra da bir daha birbirimizi özlemeyeceğimizi,
birbirimizin eksikliğini hiç hissetmeyeceğimizi
ikimiz de biliyorduk.
Taa ki bir sonraki karşılaşmada birbirimizi hala içimizde
yaşattığımızı fark edene kadar...

Galiba bir insanın hayatında hiç özlemeyeceği,
çünkü onu çok iyi tanıdığı için
hangi durumlardan ne tür tecrübeler çıkaracağını bildiği,
bunun için de ne zaman karşılaşırsa karşılaşsın
asla yabancılaşmayacağı
birinin olduğunu
hissetmek yaşanabilecek güzel duygulardan biri olsa gerek.
Merak Ettiklerim
Kendi çıkarı uğruna, kendi mutluluğu uğruna
insanları kullanan bir kişiyle karşı karşıya kaldığımız zaman
durup o insanı değiştirmek için
çabalamalı mıyız,
yoksa o insandan olabildiğince uzak durmalı mıyız?
Bir insanın kişilik özelliklerini kolay kolay değiştiremeyeceğimize göre
en güzel olanı o insanı bir daha görmemek mi?
Hayat Notları’ndan
Dünyanın en büyük bencilleri,
kendi mutluluklarını
başkalarının mutsuzlukları üzerine inşa edenlerdir.
Şiirsel
Hiç Yaşanmamış Bir Hayale Dair” isimli şiirden…
ve ben ne zaman seni düşünsem
hayattan bütünlemeye kalan
başarısız bir öğrenci oluyorum…

Kitap
Ne okuyorum:
İhsan Oktay Anar'ın "Efrasiyâb’ın Hikayeleri " isimli romanını ve
Ahmet Muhip "Dıranas'ın Şiirler" isimli şiir kitabını...

En son ne okudum:
küçük İskender'in "Pop H’art" isimli denem kitabını ve
Ahmet Telli'nin "Kalbim Unut Bu Şiiri” isimli şiir kitabını...
Sinema
En son izlediğim film:
Federico Fellini'nin "Ruhların Jülyeti" isimli filmi.

İlk fırsatta izlemeyi düşündüğüm film:
Roman Polanski'nin "Rosemary’nin Bebeği" isimli filmi.
Tuna BAŞAR

Bilinçsiz Sayıklamalar -I-

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e

Şiirsel Karalamalar
-17-


Bilinçsiz Sayıklamalar -I-
korkuyorum aylak çıkmazlardan
gölgemi yitiriyorum
basit yaşıyorum
karmaşık hayaller
görüyorum
geriye bakıyorum bir tarihçi gibi
ve geriye takılıp kalıyorum
karşıma çıkan her iyi şeyi
fırsat gibi algılıyorum
ve her kaçırdığımı sandığım
fırsat karşısında
şiire sarılıyorum
bedenimi dizginleyemiyorum
kırık basamaklardan
haksız yollara düşüyorum
ölüyorum
başka bedenlerde
her sabah
yeniden diriliyorum
reenkarne bir denizde
sadece eski kimliklerimi hatırlıyorum
kutsal ruh oluyorum bazen
dünyayı yeniden yaratıyorum
ilahi bir güzeli
kendime aşık ediyorum
bir yalanın peşinde kayboluyorum
…ben ne yapıyorum!...
Tuna BAŞAR

Kitap Eleştirileri -3-

Written By Tuna BAŞAR on Pazar, Mayıs 25, 2008 | 10:59 ÖÖ

TUNA BAŞARİ z m i r l i G ö z ü y l e
Kitap Tanıtım Yazıları
-3-

Tanrıyla Şeytan Arasındaki Denge Üzerinde Çıkılan Yolculuk: Lucifer’in Bisikleti
“Türkiye’nin marjinal şairi” olarak nitelenen küçük İskender “Lucifer’in Bisikleti” isimli metinler kitabında okuyucuyu farklı zamanlara, farklı olaylara, farklı kişilere götürüyor.
Makedonya kralı Büyük İskender’in ölümünden sonra, amcası tarafından, tahtın birinci varisi olması nedeniyle, vahşice öldürülen küçük İskender’in bir faşizme kurban edildiğini düşündüğü için küçük İskender ismini kullandığını belirtiyor.
Makedonya’da malikânelerinin bahçesinde annesiyle birlikte öldürülen küçük İskender’in ruhu, tanrıdan uzağa giden Lucifer’in çağrısına kayıtsız kalamıyor ve tanrıyla şeytanın tekerleklerini oluşturduğu Lucifer’in Bisikletinde kendine ayrılan yere oturarak, zamanda yolculuğa başlıyor ve bu yolculuğa okuru da dâhil ediyor.
Huysuzlanan arzın sakinleştirilmesiyle başlayan yolculukta küçük İskender bizi oradan oraya sürüklüyor. Neler yok ki bu yolculukta; Duygu Asena’nın cenaze töreninden, Bülent Ersoy’un kadınlar matinesine… Elinde pardösüyle yağmurlu bir havada boğazda yürüyüşe çıkan Orhan Veli’den, bir futbol maçının cinsel çağrışımlarına… Kenan Evren’e yazılan sitem dolu mektuptan, seri katil Charles Manson’ın mahkeme salonunda verdiği savunmaya… Can Yücel’in Shakespeare çevirilerine kattığı kendine has üsluptan, bir rock grubu için isim önerilerine…
Her metinde küçük İskender’in marjinal bakış açısını görmek mümkün. Duygu Asena’nın cenaze töreninden yola çıkarak Melih Cevdet Anday’ı ve Edip Cansever’i hatırlatırken, seksenler civarında Bülent Ersoy’un kadınlar matinesinde daha yeni yeni tomurcuklanan göğüslerini kadınlara göstermesini şu şekilde yorumluyor; “…bir aidiyet karmaşası taşısa da ‘ben de size benziyorum, alın aranıza, ben de Nişantaşı çocuğum’ gibi bir durumdan çok, iyi niyete dayanan bir saflığın, bir mutluluğun, üstelik faşist darbenin ortasında bir ‘kişisel beraat’ın da işaretiydi…” Bülent Ersoy’un halk tarafından normal olarak algılanmamasını da bir sürü psikolojisine bağlıyor: “Sanır mısınız ki sürü her zaman masum ve suçsuzdur!
Cenk Koyuncu ile Rodos’un hüzünlü yaşamlarına kısa bir bakış atmamıza sebep olurken, ikilinin ölümünden sonra onları şu şekilde tanımlıyordu; “…belki yalnızca siz ikiniz şiirdiniz, biz geride kalanlar hikâye.” Evet, şiir gibi yaşamışlardı ve şiir gibi aramızdan ayrılmışlardı. Cenk’in şu dizeleri de bunu açıklamaya yetmiyor mu ki zaten: “ölüme tek ödevim kaldı/ona çalışıyorum!” Bir vasiyeti yerine getirir gibi değil de büyük bir içtenlikle Cenk’i ve Rodos’u bize anlatırken, “polis babanın intiharı, annesinin ölümü, uzun saçları ve sakalları arasına sakladığı tek kulağıyla Ortadoğu’da başka bir Van Gogh” olan Cenk’le, “biraz daha kalsam, biraz daha mı can verecektim?” diyen Rodos’un “birlikte Nevizade’de eğlendikleri bir gecenin sabahında Rodos’un mide bulantısı ile başlayan kalp krizi belki de parasızlık nedeniyle yetişemedikleri hastanenin koridorlarında tümöre dönüşüp öyle nüfuz etti Cenk’e. Gitgide bir epidemiye benzeyen duyarsızlık saltanatı onların da kellesini istedi. Uzattılar başlarını karı koca.
Bir futbol maçındaki cinsel çağrışımları kaleme alırken şu saptamaları yapmadan edemiyor; “…sanki futbolcuların çoğunun eşcinsel eğilimi varmış gibi de gelir bana. İşte bacaklarını tıraşlıyorlar, o kadar kişinin gözünün önündeler, birlikte soyunuyorlar, birlikte duş alıyorlar, birlikte dışarı çıkıyorlar, birlikte eğleniyorlar, birlikte kaçamak yapıyorlar… Bu yakınlaşma, örtüşme ister istemez bir cinsel birleşmeyi, bir seks birlikteliğini getirmese bile erkek ilişkisinin yoğunlaşmasını sağlıyor. Birer gay fetişi olma durumları da söz konusu.”
Her biri kısa bir metin olmanın ötesine geçemeyen metinler arasındaki yolculukta küçük İskender bize çok şey düşündürürken birçok kişiyi de anarak saygı duruşunda bulunuyor. Kimler yok ki bu saygı duruşunda, Rimbaud’dan Verlaine’ye, Ece Ayhan’dan Can Yücel’e, Almodavar’dan Kubrick’e, Arkadaş Z. Özger’e kadar birçok kişi zihnimize konuk oluyor.
Bu yolculuk sırasında küçük İskender Lucifer’in Bisikleti’nin selesinden slogan-aforizma atmayı da ihmal etmiyor:
Gerçek, yalanın profilidir.”
Her yolcu yoldayken ip üzerindeki cambazdır aslında.”
Günah, yeryüzünün nöbet noktalarındaki ani elektrik değişiminin kısa tanımıdır.”
Şehvet, tanrılaşma yolunda atılan ilk adımdır.”
Siz yaralarınızla övünürken vücudunuz onları kapatmaya çalışır.
Yalnızlık müsveddesiyim.”
“…düzyazı, şiir, resim, müzik, her ne ise, soyut bir ifrazattır eninde sonunda.”
Kelimeler imsomnia hastasıdır.”
Kimi intihar mektubu, intihar mektebidir de bir bakıma.”
Şeytan, tanrının mastar halidir.
İnsanın doğasının körpeye yönelirken hala inatla evrimini tamamladığı iddiası. Yalan. Hayvanız daima.
Tanrılar kurban ister. Ancak Ortadoğu’da tanrılar halktır.”
Her sevgili biter: Bıraktığı bir hatıradan çok lekedir kimilerine. Kir de değil. Sebebi belirsiz bir leke.
Her seven de biter: Biriktir(t)diği bir sitemden çok kasvettir gidenlere.”
Bütün metinleri okuduktan sonra hayata bakış açınızın farklılaştığını hissetmemeniz imkânsız. Sırf bu nedenle bile okunmaya değer bir kitap “Lucifer’in Bisikleti”. Bunun yanında küçük İskender’in marjinal bakış açısını görebilmek ve şiirlerindeki faklılığın sebeplerini anlamak için de okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitap.
Lucifer’in Bisikleti
küçük İskender
184 sf
Sel Yayıncılık Temmuz 2007
Fiyatı: 12 YTL

Tuna Başar
/ yirmiyedieylülikibinyedi sıfırbirkırkdokuz
Afyonkarahisar /

Günlükler -1- / Mart 2008

Written By Tuna BAŞAR on Çarşamba, Nisan 02, 2008 | 8:03 ÖS

TUNA BAŞARİ z m i r l i G ö z ü y l e
Günlükler
-1-
Mart 2008

2 Mart /
Renkli bir Eskişehir yolculuğu…
Günün sonunda büyük bir karanlık çöreklendi üzerime.

5 Mart /
S.’nin okumam için verdiği Elif Şafak’ın “Siyah Süt” isimli kitabını bitirdim.
Niçin okudum bu kitabı diye kendi kendime soruyorum. Bana ne kattı bu kitap?
Tek ilgimi çeken S.’nin kitabın ilk sayfasına yazdığı şu cümleydi: “saniyeler gözümde bir can ve her saniye bir can kaybediyorum
Sadece bu cümle nedeniyle kitabı, bitirene kadar, elimden bırakamadım.

8 Mart /
Dünya Emekçi Kadınlar Günü…
G. ve arkadaşlarının Kadınlar Günü için yazıp oynadıkları “El ele” isimli oyunu seyrettim.
Uzun zaman olmuş tiyatroya gitmeyeli. Amatör bir oyun da olsa çok keyif aldım.

“Olasılıksızlık” başlıklı bir şiirsel karalamam vardı. İlk yazdığım şekliyle bir köşede duruyor olmalı. Ne diyordu; aşk bir olasılıksızlık hesabıymış, çok geç fark ettim.
Sanırım artık tamamlayabilirim bu şiiri.

9 Mart /Bütün gün Attilâ İlhan şiirleri okudum durdum. Özellikle “Üçüncü Şahsın Şiiri” ve bu şiirin yarattığı karşılıksız aşk düşüncesi beni rahat bırakmadı.
Bir ara “Karşılıksız Aşk Üzerine Çeşitlemeler” başlıklı bir deneme yazmıştım. Ona son halini verip yayınlama vakti gelmiş olmalı.
R.’nin bir sözü de aklımdan çıkmadı hiç: “Acaba Attilâ İlhan’a bu şiirleri yazdıran kişiler, bu şiirlerin yazılmış olmasından ve bu kadar kişiyi böyle derinden etkilemiş olmasından memnun muydular?
acaba??

12 Mart /Bir çikolatanın nelere sebep olabileceğini çok iyi biliyorum. Bir çikolata tanesinin üzerinden bir melek hayatıma girerken, onun farkına varmadan yıllar geçirebileceğimi ve çok sonra hiç ummadığım bir zamanda o meleğin hayatıma kattığı güzellikleri görünce neler kaçırmış olduğumun pişmanlığını yaşayacağımı asla tahmin etmezdim. Ama oluyormuş, hiçbir zaman ummadığımız güzellikler de başımıza geliyormuş. Ne mutlu ki bana böylesi bir mutluluğu yaşadım.

14 Mart /
Tıp Bayramı…
AKÜ Tıp Fakültesi I. Öğrenci sempozyumu sonucunda bizim hazırladığımız postere Başhekimlik Özel Ödülünü verdiler. Ödülümüz de biri dolma, biri de tükenmez olmak üzere iki kalem oldu. Diğerlerini bilmem de bana verilecek en güzel hediyelerden biri bu olsa gerek?
Ne zaman birilerine kalem hediye etme fikri gözümde canlansa, aklıma hemen “Akıl Oyunları” filmi gelir. Yıllar sonra eğitim verdiği fakülteye şizofren olduğunu kabul ederek gelen John Nash’in oturduğu masaya tüm öğretim üyelerinin kalem bırakması…

kalem saygıyı,
kalem karşındaki kişinin başarısını kabul etmeyi de temsil ediyor.


15 Mart /
Sigarasız 21. gün…
Bir alışkanlıktan vazgeçmek ya da bir alışkanlık edinmek için en az 21 gün gerekir derler. Acaba artık sigarayı bıraktığımı söyleyebilir miyim?

Güven Turan’ın aforizma kitabı “Bakır Çalığı”nı sonunda okuyabildim. Ne diyor Güven Turan: “Acı çekmekten mutlu olmalıyız. Bu, yaşıyoruz anlamına gelir çünkü.

19 Mart /
Kum dergisinden Suna Dündar mail gönderdi. “Öleyazılan Aşk” başlıklı şiirimi yayınlayacaklarmış. Daha önce de bir yazımı yayınlamışlardı.
Evrensel Kültür yazdığım şiirleri beğenmemiş ve benden toplumcu şiirler yazmamı istemişti. Yoğun olarak Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Şükran Kurdakul, Enver Gökçe, Ataol Behramoğlu, Sennur Sezer, Gülsüm Cengiz, Şükrü Erbaş okuması sonrasında yazdığım “Çaresiz Şiir”i Evrensel Kültür’e gönderdim.

24 Mart /
Bir daha hiç kimseye “Canım benim!” demeyeceğim.

25 Mart /
Enis Batur
’un “Gönderen: Enis Batur” isimli kitabını bitirdim.
Niyeyse birilerine mektup yazmak geldi içimden. Ya da kartpostal atmak. Maillere cevap vermek heyecanlandırmıyor beni. Keşke evime mektuplar gelse ve ben de büyük bir heyecanla cevaplasam.

Geçen sene “İlter Su’ya Mektuplar” diye bir projem vardı. Acaba o projeyi tekrar gündeme mi alsam?

26 Mart /Yıllar önceki bir otobüs yolculuğu…
Özel tarihleri bir türlü unutamıyorum. Bir ara hayatıma giren ve bana güzel anlar yaşatan bir kişinin hayatımdan çıkmasından sonra, onunla ilgili olan her şeyi unuttuğumu düşünmüştüm ve şöyle bir not yazmıştım: Bana en unutulmaz mutlulukları yaşatan kişileri unutmanın verdiği mutluluğu yaşıyorum.
Ama ne yazık ki kısa bir süre sonra benim için bir zamanlar özel olan günleri de unutmamış olduğumu gördüm. Şu günlerde başka bir kişinin anlam kattığı tarihleri yaşarken, hâlâ yıllar öncenin bir otobüs yolculuğunu hatırlamış olmak ilginç.

28 Mart /Renkli bir İzmir yolculuğu…

Hayat Notları -X- tamamlandı. Daha önce Hayat Notları -VIII- ve -IX-‘u yayınlayan Taflan dergisine bunu da göndermeliyim.

30 Mart /Birazcık bilseydin ne kadar çok sevdiğimi dostumu, asla bırakmazdın dostunu!
Bu sözü bana söyleyen kişi, şimdi beni bırakıp gidiyor...

Tuna BAŞAR

/martikibinsekiz
afyonkarahisar-izmir-eskişehir/
Ayın Kitapları
- Enis Batur “Gönderen: Enis Batur” Deneme Remzi Kitabevi Ekim 1991 240 syf
- Güven Turan “Bakır Çalığı” Deneme YKY Ağustos 2006 96 syf
- Attilâ İlhan “Yağmur Kaçağı” Şiir İş Bankası Kültür Yay. Ekim 2005 92 syf
- Oğuz Atay “Korkuyu Beklerken” Öykü İletişim Mart 2004 202 syf
- Franz Kafka “Aforizmalar” Deneme Bordo Siyah Yay. 2005 100 syf
- Ferit Edgü “Tüm Ders Notları” Deneme YKY 2003 217 syf
- küçük İskender “Bir Daha Bana Benzeme Angel” Şiir Varlık Yay. 2004 72 syf
- Betül Yazıcı “İçimde Kirli Kuşlar” Şiir Etki/Dize Yay. Ocak 2008 72 syf
- Sevim Burak “Mach 1’dan Mektuplar” Anı/Mektup Om Yay. 2004 280 syf
- Ece Ayhan “Aynalı Denemeler” Deneme YKY Nisan 2001 100 syf
- Elif Şafak “Siyah Süt” Otobiyografik Roman Doğan Kitap Kasım 2007 3008 syf

Hayat Notları -IX-

Written By Tuna BAŞAR on Pazar, Mart 23, 2008 | 10:45 ÖS

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e
Hayat Notları
-IX-

81
Zihnimin en ücra köşelerinde anlam kazanmayı bekleyen her fikir tohumunu,
kalemimin mürekkebinin sulaması,
günden güne filizlenmeye başlayan fikirlerimin kalbimden süzülerek elimi yönlendirmesi,
dünyanın en güzel gözlerine akmak kadar mutlu eder ruhumu.

82Kalemimin dokunduğu her kağıtta,
dünyaya hüzün dolu bir iz bırakmanın keyfini yaşarım.

83Bu nedenle
beyaz bir kağıt üzerine bıraktığım hiçbir yazı kırıntısını atmaya kıyamam.

84
Bugün geçmişin izlerinden oluşuyor
ve geçmişi hiç yaşanmamış saymaya sebep oluyor.
Beklentiler hep geçmişin yönlendirmesiyle insana acı veriyor.
Ama yine de geçmişin insana kattığı olgunluğun
geleceğe ışık tutacağını bilmenin verdiği mutluluk her şeyi kabullendiriyor.

85Hayatıma giren her insan hayatımda önemli bir yer tutar
ve bu sebeple hayatıma giren hiç kimseyi
hayatımdan çıkarmayı başaramam.

86
İnsanların hayatlarında hiçbir yer tutmuyorum ki
hayatlarından çıkınca boşluk oluşturayım.

87
Hayatımın şekillenmesinde büyük öneme sahip 5 şey:
Aşk - Aile - Arkadaşlık/Dostluk - Toplumsal Bilinçlenme - Edebiyat(Sanat)

88Karşıma çıkan her iyi şeyi fırsat olarak algılıyorum
ve her kaçırdığımı sandığım fırsat karşısında şiire sarılıyorum.

89
Şiir düzyazının mastar halidir.

90
Sanatı, özellikle de şiiri bir yaşam biçimi haline getirmeyi başaramayan insanlar,
tutkulu aşk yaşamayı da başaramazlar.

Mustafa Tuna Başar ERASLAN
Not: Bu notlar "Taflan" isimli derginin Ocak-Şubat-Mart 2008 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır.

Çaresiz Şiir

Written By Tuna BAŞAR on Cumartesi, Ocak 19, 2008 | 11:52 ÖÖ

TUNA BAŞAR
İ z m i r l i G ö z ü y l e

Şiirsel Karalamalar
-16-


Çaresiz Şiir


Hrant Dink’e

kırılıyor rüzgârların ruhumuza düştüğü hayaller
çaresiz imgelere dönüşüyor gerçekleşmeyen istekler
insanlar öldürülüyor düşüncelerinden dolayı
her geçen gün ağıtlar dile geliyor
sessiz kalabalıklara inat

kimim ben

burası neresi

neyin uğruna neyin mücadelesini veriyorum

bilinçsiz düşünce akımlarında
üretemeyen toplumun
çorak meyvelerini sunuyorlar
çocuk kalplerimize
kemirmesine izin veriyorlar zihinlerimizi umutsuz gerçeklerin

kırılıyor rüzgârların ruhumuza düştüğü hayaller
çaresiz imgelere dönüşüyor gerçekleşmeyen istekler
bir yalnızlık kalıyor geriye
bu topraklar üzerinden geçen her medeniyetten

şimdi
ileriye atılma zamanı
vakit çok geç olmadan

Mustafa Tuna BAŞAR ERASLAN
/ yirmiüçeylülikibinyedi sıfırbeşelliiki
Afyonkarahisar /
 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2013. Tuna BAŞAR - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger